Akbank Oda Orkestrası Kapanıyor / Muammer Erboy


16 Haziran 2011 günü
Stephen Kovacevich gibi bir dünya vatandaşını (kaçıncı keredir) solist olarak davet
 ve misafir eden Akbank Oda Orkestrası son (yanlış okumadınız) SON konserini verdi. Herhalde yeni seçim sonuçlarından sonra Akbank, karlarına kar katmak için hükümetin sanat politikalarına daha yakın durmayı tercihle, ‘masraf kısmak gerek’ bahaneleri ardına saklanarak – her borsaya kote kuruluş gibi açıklamakla yükümlü oldukları bilançolarındaki trilyon karlarına rağmen- anlaşılan hala daha çıkamadıkları krizin(!) ilk günlerinde Akbank CEO’su Sayın Suzan Sabancı ekonomi panellerinde ‘Akbank hiçbir çalışanını feda etmeyecektir’ mealinde demeçler verir, konuşmalar yaparken, bu konuşmaların üzerinden 24 saat geçmeden 1500 çalışanını kapının önüne koyuverdiği gibi, yıllardır bir gurur vesilesi olması gereken benzersiz bir kuruluşu bir tekmeyle bünyesinden atıverdi…

Sanatçılar, vakarlarına ve terbiyelerine muadil bir davranışla, başta değerli dostum maestro Cem Mansur olmak üzere sessizce kaderlerine katlanmayı tercih ettiler. İnşallah bir oda orkestrasının önemini anlayan – belki de bir Anadolu kuruluşu – bu sanatçılara sahip çıkmayı üstlenir ve farklı şekilde büyük düşünerek böylesi bir kuruluşu içinde yeşertmenin, büyütmenin ve onu doğru kullanmanın hakkını verir.
 
Herhalde Sabancı ailesinin Akbank yönetiminden sorunlu fertlerinin babaları rahmetli Hacı ve dedeleri Hacı Ömer Bey’lerin kemikleri sızlamıştır. Hacı Ömer Bey, kazandığı büyük paranın her zaman bilincinde olarak tüm yaşam debdebesini sadece Emirgan’daki Atlı Köşk ile sınırlamış, yaşantısı ve yaptığı eğitime, bilime ve sanata yönelik hayır işleri ile hiçbir zaman göze batmamış, elinden geldiği kadar geri planda kalmaya çalışmıştır. 
 
Kendilerini hantal mekanizmalar tuzağına düşmekten kurtarmak için günümüzün büyük şirketlerinin ellerinde iki önemli silah vardır: Birincisi teknoloji, ikincisi, bugün bir bilim olduğunu kimsenin yadsıyamayacağı halkla ilişkiler, yani bildiğiniz reklamlar!!! Akbank Oda Orkestrası, Akbank’ın Halkla İlişkilere ayırdığı bütçedeki giderine karşın, esasen ulaştığı kitleler ve çevreler açısından ne kadar büyük getiriler sağlıyordu diye bir düşünmek lazım. Maestro Cem Mansur sayesinde yalnızca bu orkestraya has – bir tema etrafında konser, hatta festival programları planlamak ve kotarmak, sırf Türkiye’de değil, dünyada başka kaç orkestra tarafından takip edilen bir yol?
 
Avrupa’da – şimdi artık Amerika’da da – sayılı zenginlerden birinin evinde yemeğe katılma şansını elde ettiğinizde, ya kendi üretimleri güzide şarapları içersiniz, ya gururla sundukları zeytinyağlarını tadarsınız. Akbank Oda Orkestrası ile maalesef bir türlü şahsen ilgilenememiş ve bu orkestranın bütçesinin bile,  kültür seviyesi maalesef orkestranın sanat düzeyinin çok altında kalmış ikincil holding müdürlerine bırakılmasına seyirci kalmış Güler Sabancı Hanımefendi’nin çok sevgili  amcasının, benim de hem özel, hem iş hayatına çok saygı duyduğum Sayın Sakıp Sabancı’nın inanılmaz iş terbiyesi sonucu güven ve ortaklık tesis edip, Sabancı Holding’in genç kuşaklarına miras bıraktığı Japon ortaklarına, onları İstanbul’da ağırlarken ve belki Güler Hanımefendi’nin haklı gururu  kendi şaraplarını, kendi zeytinyağlarını tattırırken,  o ince ziyafetler öncesinde ‘Bizim bir de kendi oda orkestramız var. Buyurun önce kendi salonumuzda – Atlı Köşk bu işe her zaman çok uygundu – sizin için hazırladığımız konseri dinleyelim’ demekte mi hiç akla gelmedi?
Bunun nasıl bir ayrıcalık olabileceğini, iki yıl evvel elimden bırakamadan okuduğum,  Oxford Üniversitesi tarih profesörlerinden  Orlando Figes’in Nataşa’nın Dansı, 16. Yy.dan Günümüze Rusya Kültür Tarihi adlı eserinden öğrendiğim bir bilgiyi aktararak açıklamaya çalışayım, müsaadenizle: Çarlık Rusya’sında kendi tiyatrosu veya operası veya orkestrası olmayan asil, ASİL sayılmaz ve asla çarlık sarayında ağırlanmaya da layık görülmezmiş. Bir tür ‘zavallı’ muamelesine maruz kalırlarmış yani ince zevklerden bibaht olanlar.
 
Akbank’ın veya Sabancı Holding’in, en değerli kuruluşları Akbank Sanat ve Akbank Oda Orkestrasını ne kadar hor kullandığını anlatabilmek için, bir ara Akbank Sanat’ın ana giriş kapısını İstiklal Caddesi’nden  yan sokağa alıp, nerede ise tek başınıza girerken bile zorlandığınız darlıkta bir kapıyla değiştirmek pahasına, biraz daha fazla rant için Akbank Sanat altına TeknoSA açtıklarını, koca bir plastik sanatlar sergi alanını  bir ticarethaneye dönüştürüverdiklerini de  yeri gelmişken hatırlatıvereyim.
 
Eh, artık elinizde varsa kayıtlarını dinleyerek, aklınıza türlü cenaze marşlarının ezgilerini getirerek Akbank Oda Orkestrası için sevabına bir mum yakın. Yoksa Danse Macabre veya Totentanz türü müzikler daha mı uygun düşer? O da size kalmış!
 
Sevgiler

Muammer ERBOY

Yazısını yayımlama ricamı kırmayan Sayın ERBOY'a teşekkür ederim.
Seray YÜCEL

Yorumlar